15 Ağustos 2012 Çarşamba

Kahvenin Kaç Yıllık Hatırı?


Heyecanla geçer sohbet, ortasına gelmeden:

''-Ah, dur hemen kahve yapayım!'' havasıyla tamamlanır o güzelim atmosfer.

Önce bir sessizlik, ertesinde buram buram kahve kokusu, telvesi ağır ağır karıştırılan. 

Çocuktuk, 
Olmazdı; 
Biz kahve içemezdik. Kararırdık! 

Kahve; Türk kahvesi... Kişi ele verir kendini sanki cevabıyla, şekerli olsun; sohbeti tatlı. Orta lütfen, herkese uyumlu. Sade olsun. Kararlı, keyif adamı.

Bazen olur, yüksek katlardan, aşağı mahalleye doğru baktığımda; yüzlerce, binlerce pencere var.

Sahi neler olur oralarda? Kiminin telaşı, kiminin hüznü, kiminin kavgası. Kiminin heyecanla, mutluluğu.

Hep dua ederim; ''tüm bu evlere huzur ve mutluluk yağsın n'olur..'' derim kendi kendime. Belki işe yarıyordur? Heyecanla telaşlı bir anne, sakinleşiyor, tebessüm ediyordur. Kavga eden bir aile; birbirine kenetlenip sarmaş dolaş oluyordur. Ağlamaklı bir hasta, yüzünde huzurla uykusuna dalıyordur.

Böyle sürüp gidiyor işte, benliğimle keyifli anlarımızda. 

Hep bu evlerin, mutfaklarını merak eder oldum. Mutfak ya da pencere önü sohbetlerini. Evin hanımı işini henüz bitirmiş ya da yarıda kesmiş iki lahza arası dinlenirken.. Belki bir kahve pişirir kendisine en okkalısından. Belki komşusu çağırır; haydi kahveye! 




                 
Fallar...

Kimine kısmet, kimine nazar.

Yüreği kabaranlar, gerçekleşsin diye ümitle suyun altına tutulan fincanlar. Akşamın yemeği ne olacaktı? Sonrasında onun bunun haberi; Aysel Ablanın yeni perdeleri... Hep bu Türk kahvesi yüzünden. Küçücük fincanın etrafında neler olup bitiyor, koskoca mahalle yerinden oynuyor.

Akşam yemek sonrası, evin beyine kahve götürmemek hiç olur mu?

Kahvenizi nasıl alırsınız?

Mutlulukla...!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder